Hastalığının ilerlemesiyle zihni giderek karışan Meyra, gerçeklik algısını yitirmeye başlar; hayal ile gerçeği ayırt edemez hale gelir. Meyra’yı sessizce ve gizlice seven Ercan, genç kadının bu kırılgan anından faydalanmak için harekete geçer. Zihnindeki karmaşayla boğuşan Meyra, Ercan’ı bir anlık yanılgıyla kalbinin sahibi Selim sanarak ona yakınlaşır.

Olayların en kritik anında ise Selim çıkagelir. Gözlerinin önündeki manzara karşısında öfkesine yenik düşen Selim, Ercan’a şiddetle saldırır ve onu acımasızca döver. Tüm bu şiddetli karmaşanın odağındaki Meyra ise yaşadıklarını hatırlamaz ve ne olduğunu bile anlayamaz. Bu olay, Selim’in kalbinde büyük bir travma yaratır; bir yandan Meyra’yı koruma içgüdüsü, diğer yandan haksız yere saldırmanın getirdiği büyük bir suçluluk duygusu ile sarsılır.

Meyra, bu olaydan sonra Selim’den uzak durmaya çalışsa da, yaşadığı her kriz anında yanında yine Selim’i bulur. Yaşanan tüm acı ve pişmanlıklara rağmen, aralarındaki eski ve güçlü sevgi yeniden yüzeye çıkmaya başlar. Ancak bu sırada Ercan, sinsi entrikalarını sürdürmektedir. Meyra ise hem ilerleyen hastalığıyla hem de kalbinin derinliklerinde küllenmeye yüz tutmuş Selim sevgisiyle çetin bir savaş verir.

Bu üçlü arasındaki gerilim dolu, kırılgan denge; aslında masum bir yanlış anlaşılmayla, yani Meyra’nın Selim sandığı Ercan’a yakınlaşmasıyla başlar ve giderek büyür. Bu olay, üç karakterin de kaderini değiştirecek bir dönüm noktasına dönüşmek üzeredir.