Karadeniz’in kadim kapıları Osmanlı kuvvetlerine açılmak üzereyken, şehir surları sadece taştan bir engel değil, aynı zamanda hırs, ihanet ve kanlı hesaplaşmaların da perdesidir. Farklı cephelerden eş zamanlı hücuma kalkan Osmanlı ordusu, şehirde kurulan ölümcül tuzaklarla yüzleşmek zorunda kalır. Şehzadelerden akıncılara, herkesin sınandığı bu mücadele sokak sokak, kapı kapı ilerlerken, kazanılan hiçbir zaferin bedeli hafif olmayacaktır. Zira savaşın seyrini değiştiren, ne kılıçların keskinliği ne de topların gürlemesi; kişisel intikam arzuları ve geçmişten gelen düşmanlıkların körüklediği iç çatışmalardır. Şehrin fethi tamamlandı sanıldığı anda, asıl savaşın surların içinde başladığı anlaşılır. İmparatorluğun kaderinin yazıldığı o kritik anda, Sultan Mehmed tarihe geçecek bir karar alarak bizzat savaşın merkezine yürür; bu hamle, yalnızca askeri bir deha değil, devlet aklının ve cesaretin destansı bir dönüm noktasıdır. Ancak entrika ağı yalnızca savaş meydanıyla sınırlı kalmaz; gizli geçitler, zindanlar ve karanlık ittifaklar, imparatorluklar arası bu satranç oyununu derinleştirir. Herkesin bir kaçış, bir karşı hamle planı varken, kılıçların gölgesinde sadakat ve ihanet, cesaret ve korku aynı anda sınanacaktır. Tarih, bu kez sadece muzaffer olanları değil, beklenmedik yüzleşmelerle değişen tüm kaderleri yazacaktır.